Açlık şeytanı ve nefsi dizginler. Oruçlar,okunan Kur'an'lar, teravihler, hayırlar, hasenatlar ve zikirler ruhu canlandırır. Zaten içimizde kötü duygular olmasa melekut âlemine yönelmek kolay olur. Nefis acıkınca bütün organlar doyar, nefis doyunca organlar kötülüğe yönelebilir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), "Kanın damarda dolaştığı gibi âdemoğlunun damarlarında şeytanın vesvesesi dolaşır. Oruç ile onun yollarını daraltın" buyurmaktadır. Oruçla kalbî dünyamızı bir toparlanma sürecine tâbi tutar, şeytanın ruhumuza ve bedenimize giden yollarını keseriz. Böylece nefis terbiye edilmiş olur. Günahlardan uzaklaşır.
"Küçücük bir günah olan nazar zinaya; zina, katle ve katl de sonunda küfre giden (dinden çıkmaya) sebep olabilir. İnsan elinden geldiği kadar kendini korur, Peygamberimizin (s.a.v.) sünnetinden ayrılmazsa tehlikelerden kurtulabilir. Ben çok ibadet ettim, çok namaz kıldım, çok oruç tuttum, diyerek yaptığı ameline güvenmekle kurtulacığını ümit eden kimse, mutlak bir aldanış içindedir. İnsan ne kadar ibadet yapmış olsa muhakkak şeytan kadar yapmış olamaz. Şeytanın felâkete gitmesi, yapmış olduğu ameline güvenmesi, şu kadar namaz kıldım ve ibadet ettim, diye gurulanmış olmasındandır. Onun için amelinizi küçük görüp gurur yapmamalıyız."
(Gavs-ı Bilvânisî Hazretleri k.s.)
Oruç ahlâkımızı güzelleştirir
Elimizde her türlü kötülüğü işleme imkânı varken Allah'ın rızasını gözeterek orucun faziletini yok etmemeye çalışır, çevremizdeki insanlara güzel davranınız. Böylelikle kötü duygulardan arınır, iyi ve güzel huylar kazanır, ahlâkımızı güzelleştirmiş oluruz. Zaten oruçtan maksat sadece aç kalmak değil, bütün organlarımızı oruç tutturmaktır. Organlarımızın oruç tutması, öncelikle kendi ahlâkımızın güzelleşmesine katkı sağlaması demektir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:
"Kim yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi terketmezse, Allah onun yemesini, içmesini bırakmasını değer vermez."
Oruç bizi kötülüklerden korur
Oruç ibadeti gereği gibi yerine getirilirse kişiyi her türlü kötülükden korur. Allah Tealâ her derdin dermanını vermiştir. Kötülüklere karşı koymanın yolu da oruç tutmaktır. Günahtan korunmak ancak oruç sayesinde mümkündür. Çünkü oruç ibaderi, nefsin yorulduğu ve hikmetlerin arttığı bir ibadettir. Oruç insanoğlunun şeytan ile giriştiği mücadelesinde kendini koruyabileceği bir kalkandır. Mü'min de dünyada günah işlemekten, ahirette ise cehennem ateşinden oruç sayesinde korunmuş olur. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.) orucun bu koruyucu özelliğini şu sözleriyle anlatır: "Oruç kalkandır."
İslâm Kolaylık Dinidir
Allah Tealâ kullarına yapamayacakları şeyi emretmemiştir. Kullarına kaldıramıcakları şeyi emretmemiştir. Kullarına kaldıramıyacakları büyük kayayı kaldırmayı emretmeyip, herkesin çok kolay yapabileceği kıyam, rükû, secde, uafak bir âyet okumak ile tamam kabul edilen namazı emretmiştir. Namaz kılmak herkes için çok kolaydır. Ramazan orucu da pek kolaydır.
Rabbimiz zekâtı da çok hafif emretmiş; malın hepsini değil, kırkta birini verin, demiştir. Hepsini veya yarısını vermeyi emretseydi, kullarına zor gelirdi. Merhameti pek fazla olduğundan, emirlerini hafifletmiştir.
Dinimiz meselâ, abdest alamayanları teyemmüm etmeye, namazda ayakta duramayacakları, ima ile namaz kılmaya yöneltmiştir. İbret ve insafla bakan kişi, dinimizin emirlerinin son derece kolay olduğunu görür. Allah Tealâ'nın kullarına ne kadar çok merhametli olduğunu anlar. Bu emirlerin pek kolay olmasının bir işareti de, birçok kimsenin, emredilen ibadetlerin daha da artmasını istemesidir. Namazın, orucun artmasını isteyen çok insan vardır.
Evet, ibadet yapmak güç gelen kimseler de yok değildir. Bu kişilere, ibadetlerin zor gelmesinin sebebi, nefislerinin karanlığı ve şehevî arzularının kötülüğüdür. Bu karanlık ve kötülükler, nefs-i emmâreden meydan gelmektedir. Nefs-i emmâre, Allah Tealâ'nın düşmanıdır. Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyrulur:
"Fakat senin kendilerini çağırdığın şey Allah'a ortak koşanlara (müşriklere) ağır geldi" (Şûrâ, 13)
"Şüphesiz namaz, Allah'a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir" (Bakara-45)
Bedenin hastalığı ibadetlerin yapılmasını güçleştirdiği gibi, kalbin hasta olması da güçleştirir. Allah Tealâ, İslâmiyet'i, nefs-i emmâreyi, arzularından ve âdetlerinden vazgeçirmek için gönderdi. Nefsin istekleri birbirinin zıddıdır. O hâlde, ibadetleri yapmakta güçlük çekmek, nefsin kötülüğünü gösteren bir işarettir. Nefsin arzularının kuvvetli, bu güçlülüğün çokluğuile ölçülür. Nefsin istekleri kalmayınca, güçlük de kalmaz. (İmam-ı Rabbânî Hazretleri k.s.)
Oruç sağlığımızı korur
Bir yıl boyunca çalışmakta olan vücudun organları âdeta ramazan ayında bakıma alınır. Vücudumuzda depolanan besin maddeleri, bu ayda ziyadesiyle harcanmış olur. Vücudun hücreleri yenilenir. Dokular temizlenir, birikmiş toksinler vücuttan atılır. Böylelikle beden fiziksel anlamda da yenilenir, dinçleşir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) orucun bu özelliğine dikkat çekerek şöyle buyurmuştur. "Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz."
Oruç kişiye şefaat eder
Dünya hayatında insanoğlunun yaptığı ibadetler, ahirette kendisinin yaedıma gelecek ve ona şefaat edecektir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:
"Kur'an ve oruç, kıyamet gününde kullara şefaatçi olur. Oruç; ey Rabbim! Ben onu gündüzleri yemekten, içmekten ve şehvetten alıkoydum. Bana şefaat hakkı ver, der. Kur'an der ki: Ey Rabbim! Ben onu geceleri uyumaktan alıkoydum. Bana şefaat hakkı ver. Böylece ikisi de o kula şefaat eder.
Oruç merhamet ve fedakârlığı geliştirir
Oruç, bir anlamda kalbimizin derinliklerinde mevcut bulunan fedakârlık ve hislerimizi geliştirir. Aç olan insanların halini en iyi aç olanlar anlar. Varlıklı olanımız, muhtaç olanımıza kol kanat gerer. Oruç sayesinde düşmanlıkların kurulduğunu görürüz. Açların durumunu daha iyi anlayabilir, onlar için yapacağımız fedakârlıkları düşünmeye başlarız. İşte Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bize bu hususu şu sözleriyle hatırlatıyor:
"Yanı başında komşusu aç iken kendisi tok yaşayan mümin, olgun bir mümin değildir."
Hz. Yusuf (a.s.) vaktiyle Mısır'da devletin hazinelerini yönetmeye memur tayin edildiğinde, elinde devlet hazinesinin imkânları varken yine de kıtlık yıllarında karnını tam doyurmamayı tercih etmiş, neden bu şekilde yaptığı sorulunca da şunları söylemiştir:
"Eğer ben tok olursam, açların halini anlayamam, yoksulları gereği gibi düşünemem."
"Nefsi yola getirecek en önemli ilaç, açlıktır. Açlık olmaksızın nefis yola gelmez. Ondan kurtulamazsın. Demir kızıp ateş haline gelmedikçe sakın onu dövmeye kalkışma. Demiri ezemezsin. Bilmiş ol ki, beden aç kalmadıkça Hakk'a yönelmez. Boyun eğmez. Kafa tutar. Onu tok iken yola getirmek soğuk demiri dövmeye benzer. (Hazreti Mevlânâ k.s.)